Kamboçya'daki son
günüm. Birkaç saat sonra Vietnam otobüsüme binmiş yine yeniden bambaşka
maceralara koşuyor olacağım. Fakat Kamboçya'nın bende uyandırdığı hisler uzun
bir süre benimle olacak gibi görünüyor. Tayland insanındaki rahatlık ve kısmen
bolluktan uzak, üzgün ve fakir topraklar buralar. Ve belki de bu yüzden daha
samimi. Daha dostane.
Bir ülkeyi tarihi ve
sosyal yapısı hakkında bilgi sahibi olmadan kavrayabilmek ne kadar zorsa,
Kamboçya'yı anlamak da bir o kadar zor. Acılı zamanlar yaşamış, soykırıma
uğramış, kolonize edilmiş- ve farklı şekillerde hala da edilmekte olan-
Kamboçya, kendisini anlamak isteyen herkese kollarını sonuna kadar açıyor,
anlaşılmayı bekliyor.
Tayland'dan otobüsle
kara yoluyla geçtiğim sınırda çılgınca yağan Muson yağmuru altında 30 dolara
vizemi alıyorum ve macera başlıyor.
SIEM REAP
İlk durak Siem Reap.
Tayland'ın gürültüsü patırtısı beni yorunca bir anlık kararla
geldiğim Kamboçya'daki ilk durağım meşhur tapınaklar Angkor Wat'ın olduğu
Siem Reap oluyor. Angkor Wat Kamboçyalıların gurur kaynağı, bayraklarına bile
bu onun resmini koyacak kadar... Kamboçya Krallığı'nın hem kalbi hem de ruhu
olan bu tapınak, yıllarca suren terör ve travma sonrası kendisini yeniden inşa
etmeye çalışan Kmerler için ayni zamanda bir ilham kaynağı.
|
Siem Reap |
Angkor Wat
Angkor Wat'a gitmek
için büyük çoğunluğun tercih ettiği yöntem tuk-tuk kiralamak ve gün boyu
sizinle birlikte gelmesi. Tuk-tuk Güneydoğu Asya'daki ülkelerin büyük bir
kısmında bulunan, motorsikletin arkasına faytondaki gibi oturma kabininin
takılmasıyla oluşan üç tekerlekli bir araç.
Angkor Wat için 3
çeşit giriş bileti var: 1 günlük, 2 günlük ve bir haftalık. Buranın eskiden
koca bir şehir olduğunu hatırlarsak büyüklüğü ve önemi de daha da bir açıklık
kazanıyor. Şüphesiz ki bir günde tamamı görülemeyecek antik şehirde küçüklü
büyüklü ve mimarisi ve doğası birbirinden farklı onlarca tapınak var. Fakat
görülecek yerleri temel olarak 2 çember içerisinde toplayabiliriz. Küçük ve
büyük çember. Küçük çember dediğime bakmayın, en bilindik ve büyük tapınaklar
bu çemberde yer alıyor ve şöyle bir hepsini göreyim, fotoğraflarını çekeyim
derseniz yaklaşık 7-8 saate ihtiyacınız var.
12. yüzyılda Kral II.
Suryavarman adına inşa edilmiş olan tapınak önce Vişnu (Hinduizm'de Tanrı'nın
bir şekli, Koruyucu Tanrı) adına bir Hindu tapınağı olarak sonraki
dönemlerdeyse bir Budist tapınağı olarak kullanılmış. 630 yıl hüküm süren Kmer
Krallığı döneminde inşa edilen bu tapınak şehri dünyanın en büyük tapınak şehri
olarak bilinmekle birlikte UNESCO Dünya Mirası listesinde. Yapımı için Mısır
piramitlerinden daha çok taş kullanılan bu tapınak şehirde yaşayan Kmer
Krallığı 13. yüzyılda Tayland'dan gelen baskılar nedeniyle Phnom Penh'e taşınır
ve asırlarca terk edilmiş bir şekilde keşfedilmeyi bekler. Gerçek anlamda
yeniden keşfi 19. yüzyıl ortalarını bulur 20. yüzyılda ciddi bir restorasyon
süreci başlar.
Angkor Wat'taki en
önemli tapınaklar Bayon, Ta Prohm ve Angkor Wat. Baphuon, Hinduizm'de
Tanrıların yaşadığı yer olduğuna inanılan Meru Dağı’nın piramit seklindeki
temsili. Terrace of Elephants yani Fillerin Terası kralın halka sesleniş yeri
olmakla birlikte halk seramonilerinin ve kutlamaların yapıldığı oldukça
büyük bir alan. Ta Prohm ise 12. yüzyıl Maya Budist tapınağı.
Ama ben biliyorum ki
Angkor Wat için ne yazılırsa yazılsın kelimeler hep kifayesiz kalır, Kmer
topraklarındaki bu dünya harikası ancak ve ancak yaşanır...
|
Angkor Wat, Siem Reap |
|
Angkor Wat, Siem Reap |
|
Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap |
|
Angkor Wat, Siem Reap |
|
Angkor Wat, Siem Reap |
|
Angkor Wat, Siem Reap |
|
Angkor Wat, Siem Reap |
|
Angkor Wat, Siem Reap |
|
Angkor Wat, Siem Reap |
|
Angkor Wat, Siem Reap |
|
Balık tutmaca/ Fishing, Angkor Wat, Siem Reap |
|
Bayon Tapınağı / Bayon Temple, Angkor Wat, Siem Reap |
|
Angkor Wat, Siem Reap |
|
Angkor Wat, Siem Reap |
|
Angkor Wat, Siem Reap |
|
Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap
|
|
|
Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap
|
|
|
Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap
|
|
|
Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap
|
|
|
Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap
|
|
|
Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap
|
|
|
Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap
|
|
|
Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap
|
|
|
Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap
|
|
|
Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap
|
|
|
Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap
|
|
|
Angkor Wat, Siem Reap |
|
Siem Reap |
Siem Reap'te kaldığım hostelde tanıştığım Can Kamboçya'da yaşayan Türkiyelilerden. Can'dan öğreniyorum ki Kamboçya'da çeşitli nedenlerle türkiye'yi terk etmiş birçok Türkiyeli varmış. Yaşam koşullarının Türkiye'ye oranla çok daha ucuz olması, Türkiye'de olup biteni artık birçok kafanın kaldıramaması ve Asya'daki bir ülkede yaşama huzuru bu nedenlerden başlıcalarını oluşturuyor. Can burada şişe içine kumdan resimler yapıyor ve akşam pazarında kurduğu standında satıyor. Kamboçya koşullarına göre fena kazanmadığını da eklemek lazım, eh, önemli olan girişimcilik her yerde olduğu gibi.
PHNOM PENH
İkinci
durağım ülkenin başkenti olan Phnom Penh. İsmini telaffuzunda oldukça
zorlandığım bu şehir, sahip olduğu iki müze olan Soykırım Müzesi (asıl
adı “Killing Fields” yani ölüm tarlaları) ve eski bir hapishane olan Tual Sleng
Müzesi’yle, size insanların yüzlerinde de görebileceğiniz Kamboçya tarihini daha
iyi anlama imkanı sunuyor.
1975-1978
tarihleri arasında yaşanan korkunç soykırım ülkedeki 8 milyon insandan 3
milyonunun ölümüne sebep oluyor. Soykırım müzesi ülkedeki 300 ölüm tarlasından
sadece biri ve en büyüğü. Kendisi yurt dışında eğitim almış bir öğretmen olan
Pol Pot orduyla 17 Nisan 1975'te başlayan operasyonla şehirlere ve köylere
girip buralarda ne var ne yoksa boşaltıyor ve 48 saat sonra şehirlerdeki tüm
okullar, fabrikalar, hastaneler ve tüm binalar boşaltılarak insanlar bilinmez
bir yolculuğa sürükleniyor. Bu tarihe “Year Zero” yani “Sıfır Yılı” diyen
Pol Pot, aşırı uçtaki komünist fikirleriyle ve Kmer Rouge (Kızıl Kmer) adını
verdiği ordusuyla herkesi zorunlu çalışmanın zalim yerleri olan kolektif
tarlalara sürüyor. Pot Pol'a göre şehir insanları yozlaşmış kurumları ve
profesyonellikleri ile tamamıyla yok edilmeliydiler. Sonrasında eğitimli tüm
insanlar, doktorlar, profesörler, yabancı dil bilenler, gözlük takanlar, hatta
elleri yumuşak olan herkes birer birer katlediliyor. Mermiler pahalı olduğu için
bu insanları öldürmek için müzede de görebileceğiniz üzere birbirinden
korkunç yöntemler kullanılıyor. "Better to kill an innocent by mistake
than to spread the enemy by mistake" yani “bir masumu yanlışlıkla
öldürmek, düşmanın yanlışlıkla yayılmasından daha iyidir” sloganıyla hareket
ediliyor. Para ve bireysel aidiyetlikler yasak. 20 Mayıs Soykırımı Anma günü
ilan ediliyor ve her yıl Kamboçya’nın çeşitli yerlerinden gelen insanlar bu
müzede anma törenleri gerçekleştiriyor. 1979 yılında Vietnam ordusu tarafından
ülkeden kovulan Pol Pot, kurulan yeni hükümete rağmen Batılı ülkeler tarafından
10 yıl boyunca ülkenin resmi lideri olarak görülüyor. Birleşmiş Milletler'de
yıllar boyunca kendisine bir temsil koltuğu veriliyor, hatta Pol Pot ülke adına
yardımlar da alıyor. Birçok ülke Vietnam tarafından kurulan yeni hükümeti
tanımayı reddediyor. Kamboçya halkının başına gelen felaketi tüm dünyaya
kanıtlaması gerekiyor ve Pol Pot ölümünden sadece birkaç yıl önce ceza
alıyor.
Kamboçya
tarihi hakkında oldukça detaylı ve özenle yazılmış Can'ın (yukarıdaki
fotoğrafta kumdan resimler yapan arkadaş) yazısını okumak isterseniz buyrunuz:
http://pompalihoca.blogspot.com.tr/2015/04/kambocya-kingdom-of-wonder.html?m=1
Bir diğer
kaynak olarak da sıklıkla takip ettiğim Yolda Olmak sitesinden:
https://yoldaolmak.com/huzunlu-bir-gecmis-olum-tarlalari-killing-fields.html
|
Ölüm Tarlaları / Killing Fields, Phnom Penh |
|
Ölüm Tarlaları / Killing Fields, Phnom Penh |
|
Ölüm Tarlaları / Killing Fields, Phnom Penh |
|
Soykırım Müzesi - İşkence Odaları, Genocide Museum - Torture Rooms / Phnom Penh |
|
Phnom Penh
|
Phnom Penh gönül gözünü açabilenlere
insanlıkla, günümüz dünyasıyla ilgili o kadar çok şey söylüyor ki... İnsanlığın
bitmek tükenmek bilmez hırsları, öfkesi ve dününün acılarından ders
çıkaramaması hasebiyle ne halklar ne acılar çekmiş ve hala da çekmekte. Ülkenin
bir yanında Kmerlerin milli gururu Angkor Wat tüm ihtişamıyla dünyanın her
yerinden milyonları kendine çekerken, diğer bir tarafta da milyonların
katledildiği, sakat ve uzuvsuz bırakıldığı, uçsuz bucaksız bir yoksulluğa terk
edildiği halk var. Phnom Penh'de geçmişin gerçekliği toplama kamplarının
yanında bugünün gerçeği olan şehir çöplüğü var. Bu çöplerden çöp toplayan ve
ayda sadece 5 dolarla yaşamaya mecbur olan insanları düşündükçe ve gördükçe
kurduğumuz o ihtişamlı sofraların hepsi bir bir anlamını yitiriyor. Aşağıdaki
linkte bu konuda kısa bir yazı ve video bulabilirsiniz:
http://www.dunyabirmasaldir.com/phnom-penh-kambocya-cop-toplayarak-yasayan-kambocyalilar/
Bir sonraki linkte ise hayranlıkla takip
ettiğim fakat ne yazık ki Kamboçya'dan döndükten sonra keşfettiğim için ziyaret
imkanı bulamadığım bir girişim olan Türkiyeli bir kadının yukarıdaki linkteki
yazıyı okuyarak bir anda aldığı kararla Kamboçya'ya taşınarak açtığı Aynebilim
Aşevi ile ilgili bilgileri bulabilirsiniz. 11 maddede neden Kamboçya'da aşevi
açtığını açıklayan bu güzel gönüllü kadına destek olmak için bağış yapabilir,
köyün tamamına sadece 75 dolara günün yemeğini ısmarlayabilirsiniz:
http://aynsoupkitchen.com/portfolio_item/11-maddeyle-neden-kambocyada-asevi-actim/
Dünyanın hala böyle insanların yaydığı
sonsuz güzel enerjiyle döndüğünü düşündüren projelerden. Tüm güzel enerji
sahiplerine selam olsun...
SIHANOUKVILLE
Üçüncü durağım Sihanoukville. Burada
şehrin içinde yapacak fazla bir şey yok ama sahilde benim pek de ilgimi
çekmeyen çeşitli gece partileri var. Şehirdeki Türkiyelilerin yoğunluğunu Can
bloğunda şöyle anlatıyor:
"Çeşitli sebeplerle Türkiye'den
kaçmış olan insanların ve Türk işletmecilerin köşe başlarını tuttuğu, kenti
domine ettiği enteresan bir şehir. Deniz taşımacılığından, pansiyonlara,
restaurantlara birçok sektörde Türkleri görmek mümkün. Dünyanın her yerine
götürdüğümüz rekabet, kavga, dövüşü buraya da taşımışız, karakollara nam
salmışız. Şehirdeki Türkleri iki gruba ayırırsak, Türkiye'de dosyası,
mahkemesi, cezası bulunan ve hapishanelerde zaman geçirmiş ağır abiler ve
Türkiye'nin siyasi ikliminden ve muhafazakarlaşmadan kaçan Hippieler. Normal
şartlar altında Türkiye'de bir araya gelmesi güç olan bu iki topluluk gurbette
olmanın da etkisiyle aynı masada cigaralarını sarıp birlikte tüttürüyorlar.
"
Koh Rong Adası
Buradan Koh Rong adasına gelmek için
Sihanoukville’den hızlı bota biniyorum. Malezya ve Endonezya'daki sahillerle ve
adalarla kıyaslanamayacak (hem zaten neden kıyaslayalım ama işte bu da bir
seyyah hastalığı olsa gerek) ama kendi çapında sevimli bir adaya
varıyoruz.
Ada olmasının tabiatı gereği denize
girilebilecek sonsuz nokta var Koh Rong'ta ama sahilleri sayacak olursak
iskelenin bulunduğu merkez sahil ve Long Beach'i sayabiliriz. Adadaki alt yapı
yoksunluğundan kaynaklı kanalizasyon gözünüzün önünde denize akıyor ve merkez
sahil böylece çok da girilesi bir yer olmaktan çıkıyor. Fakat yaklaşık bir
saatlik bir orman yürüyüşü sonrası Long Beach'e ulaşabilir ve tertemiz denizin
ve sahilin tadını çıkarabilirsiniz. Bu arada bu adanın kumunun incelikten gıcırdamasıyla
ünlü olduğunu da vurgulayayım.
2 günlük ada gezimin birinci gününde
güneşin batışına yakın bir yürüyüşe çıkıyorum. 10 dakikalık bir yürüyüş
sonrasında Beyoğlu'nda gece hayatında oldukça aktif olan 10 İstanbullunun
işlettiği ve haftada birkaç gün farklı konseptte partiler
bulunan Police Beach'e varıyorum.Önce güneşin batışının bulutlardan
yansımasını izlerken gözüme kanoyla gezen iki Kmerli çocuk ilişiyor ve kıyıya
gelmelerini işaret ediyorum.
|
Police Beach, Koh Rong |
Sonrasında
çocuklardan biri iniyor ve kanoyu kaptığım gibi diğer çocukla açılıyoruz.
Yanımdaki diğer çocukla bir kelime dahi olsa anlaşamıyoruz ama sallanan kano ve
pembe turuncu güneş ışınları altında kahkahalarla dolu küçük bir yolculuk
yapıyoruz :)
|
Police Beach, Koh Rong |
Adadaki ikinci günümü tekne gezisine ayırıyorum
(tekne dediğim aslında bot tabi). Çeşitli noktalarda durarak snorkelling
yapıyor (ve evet, ben artık bir Asya snorkelcisiyim), denizin altındaki dünyaya
nefesimiz ve vaktimiz yettiğince misafir oluyoruz. Oltalarımızı çıkarıp balık
tutuyor ve sonrasında yakılan mangalda pişirip yiyoruz. Bot turumuzun
içinde bir de küçük köy ziyareti var. Koh Rong yakınlarındaki bir başka adaya
yanaşıp köye iniyoruz. Köyde gezilip görülecek bir şey yok ve köy halkı da her
gün botla gelip giden yabancılara alışmış olsa gerek oldukça rahat davranıyor.
Bense bir yandan aşağıdaki fotoğrafları çekerken, bir yandan da durumu oldukça
rahatsız edici buluyorum; gündelik hayatına devam eden köy halkı ve bir anda
bottan inen ve kendilerinin fotoğraflarını çeken bir güruh. İşte bu ikilemli
duygu da her fotoğrafçının etik çelişkileri arasında yer alıyor şüphesiz...
Tüm bunlar pek eğlenceli şüphesiz ama aslında hepimiz içten
içten hava kararınca denize dalıp izleyeceğimiz planktonları hayal ediyoruz. Ve
saat yaklaşık 9'a gelip hava yeterince karardığında deniz maskelerimizi takıp
suya atlıyoruz. Planktonların görülebilmesi için ortamın mümkün olduğunca
karanlık olması gerekiyor ama ne yazık ki şansımıza Ay var. Yapay ışıklarla
kirletilmiş günümüz dünyasında Ay'ın ne kadar ışık verdiğini anladığım bir
başka an yaşıyorum (bu anlardan en güçlüsü Ürdün'ün Wadi Rum çölünde elektriğin
olmadığı Bedevi çadırında kalırken yaşamıştım). Eh bize de bu durumda suda
yarattığımız hareketlerle ışıldamaya başlayan planktonları suyun altında
izlemek düşüyor. Ellerimizi kollarımızı her çırpışımızda etrafımızda bir ışık
kümesi oluşuyor ve aslında insanın doğayla bütünleşebildiği her anda ne kadar
da saf ve mutlu olduğunu birbirimizin yüzünden okuyoruz.